DAYANIŞMAYA İLHAM MEKTUPLAR

Sevgili Suzan,
Bundan en az 10 yıl önceydi. Ben henüz 20’lerimin ortasında, sen de belki henüz 30’larının başında iki genç kadındık. Üzerimde çocuk sahibi olmakla ilgili anne, aile, arkadaş, doktor ve belki daha çoklarından oluşan bir kitlenin baskısı hissediyordum. Ortaklaştıkları bir nokta vardı, o da 30 hadi bilemedin 35’ime kadar bir çocuk doğurmam gerektiğiydi. Etrafımda böyle hem fikir olan bir grupla çevrelendiğinden muhtemelen, söylenenlerin doğruluğundan şüpheye düşmekte zorlanıyordum… Ta ki bir gün aramızda geçen şu kısa diyaloğa kadar:
– Sen de çocuk doğurmakla ilgili gecikeceğimizi düşünüyor musun?
– Hayır. Çünkü ben doğurmayacağım.
– Aa neden?
– Çünkü istemiyorum.
Vaay… Hayatımda duyduğum en etkili “istemiyorum”lardan biriydi. İlk kez bir genç kadının ihtimale mahal vermeyen kararlı bir tonla, biyolojik olarak çocuk sahibi olmayı istemediğini dile getirdiğini duyuyordum. Bu konuda çok nettin. Kadın olarak hayattaki duruşunla her zaman güçlü ve net olduğun gibi… O zamanki dar görüşlülüğüm ve şuan rahatsız edici bulduğum “neden” sorum için de özür dilerim.
Özetle kendimi sorguladığımda içten içe istemediğim ama dile getiremediğim bir isteğin, senin tarafından seslendirilmiş olması benim için çok kıymetliydi. Takip eden yıllarda ben de rahatça çocuksuz bir hayatı tercih ettiğimi söyleyebilmeye başladıysam, bunda senin de payın var. Teşekkürler…
N.A

Sevgili Nur,
İnsanların hayatında önemli dönemler olur, bu dönemlerde insanlar bir değişim sürecine girerler. Bambaşka bir insan olmaya giden yolda adımlar atar, bedenine, ruhuna, varoluşuna ağır gelen, uymayan, onu baskılayan yükleri üzerinden atarak yol almaya başlarlar. Önemli bir dönemeç. Hem keyifli hem de sancılı çünkü zor ve cesaret isteyen bir şey. Ve ben hayatımdaki bu dönemeçlerden birine sayende girdim. Şu anda olduğum insan olmamda payın büyük. Kendimi, inandığım şeyleri sorgulamamda ve bu hayatta kendim için bambaşka kapılar açmamda yardımcı oldun, bana bu cesareti verdin ve hatta aslında elimden tuttun denebilir. Şu an fiziksel olarak bambaşka yerlerde olsak da bu geçmiş, aramızda bir bağ oluşmasına neden oldu. Belki son dönemlerde neler yaşıyoruz, nasılız bilmiyoruz, nasıl süreçlerden geçtiğimizden haberdar değiliz ama tekrar yüzyüze gelme fırsatımız olduğunda o bağın oluşmasını sağlayan samimiyetle yine hasret gidereceğimize eminim. Yıllar önce de olsa ilettiğin Sisifos’un selamını da cebime koyarak yaşadığım bu zor ve umutsuz kaldığım zamanları küçük mutluluklarla ve tesadüflere kendi çapımda anlamlar yükleyerek biraz olsun aşmaya ve umut etmeye çalışıyorum. Mesela bu mektup çağrısını bana yolladığın gün aslında benim doğum günümdü 🙂 Arkadaşlığın ve arkadaşlığa emek verme ve minnet etmenin göstergesinin illa doğum gününü ezbere bilmek olduğuna inanmam, zaten uzun zaman oldu dediğim gibi görüşmüyoruz ama bu tesadüf kulağıma bir şeyler fısıldıyor. Beni mutlu eden ve beni iyi hissettiren şeyler… Kafamda seni hayatımda önemli bir yere koyduğum anılarımızı canlandırıyor. Benim büyüdüğüme şahit oldun aslında. Ve bu şahitlik, asıl toplumu oluşturduğu söylenilen kan bağına bağlı akrabalıkla açıklanacak bir şey değil ve bu yüzden benim gözümde çok daha kıymetli. Ayrıca biricik ve kendine has dinamiği olan bir hadise. O sebeple de benim için çok özel ve özel kalmaya devam edecek. Hayatımda değişimin, dönüşümün hep baki kaldığına inanırım, hâlâ bir şeylerimi değiştirmeye çalışıyor, bazı yönlerimin değişimine tanık olmaktan son derece memnun oluyorum. Ailemin yanından ayrıldığımdan beri değişmeyi koymuştum kafama. Ve bu fitili ateşlememde bana destek oldun, sen resmen benim suç ortağımsın 🙂 hayatımda bıraktığın iz ve -hani derler ya ilk aşklar unutulmaz diye- ilk suç ortakları unutulmaz. Sana “Nur abla” diye seslenmeye çok alıştım, bunu kırmak için bu mektupta seni sadece adınla, “Nur” diye çağırıyorum ve bu mektubu kendi seçtiğim isimle imzalıyorum.
Hayatımdaki izine ve suç ortaklığına şükranla, umut erdem

“Bence insanın kalbinde de kendine ait bir yer olmalı” demiştin. Bu cümleyi çok sonra anladım, sonra çok başka bir gözden anladım, sonra bir defa daha… Çok tuhaf, çok uzak gelmişti bu bana. Konuşarak, anlatarak, dinleyerek, sorarak, cevaplayarak geçen günler vardı. Bulduğum, bulamadığım, bulamayacağımı anladıklarım. 24 yaşındaydım. Zamanla sessizleşince, zaman biraz sessizleştirince, sessizlikle de durabilince bu sözü hatırladım sık sık. İçimde bir yerde bana ait olan, kirlisiyle akıyla bana ait olan bir yer. Sevgili G, “anladım” biraz lafın gelişi. Anlamaktayım, anladığımı sanmaktayım daha yakından ifade ediyor. Başka sözlerin de var böyle, söylendiği an içime sinmemiş ama bir yerde “aaaa” dedirten. Epey hoş bir şey bu. Seninle konuşmak ufkumu açmış. İyi ki varsın.
B.

Sevgili Arkadaş, birlikte geçirdiğimiz zamanları düşününce ve hala bir şekilde devam eden arkadaşlığımızı düşününce dönüşümün ayrılığı illa gerektirmediği kanaatine vardım. ‘Bırakmamam’ ile ilgili fevri çıkışların, ana akım kültürün işgalci özelliğini bana hatırlatman beni kendime yaklaştıran bir yere getiriyor sanki. Çok mutluyum senle karşılaştığım için.. Varlığın bana direnç ve güç verdi. Şans, iyicil büyüler bizimle olsun!
Ruya

Sevgili Hulya,
Hayatimin karmakarışık bir dönemi. 25 yaşında kocadan ayrılmış, işsiz, ümitsiz ve
hatta umarsız; kısacası berbat bir dönemindeyim çeyrek asırlık ömrümün. Her şeyim
yarida kalmis; eğitim, iş hayatı, evlilik. Ne yapacağımi bilmez haldeyim. Yeniden mi
üniversiteye girsem, çalışmaya mı başlasam, bir beceri mi edinsem? Evliliğin bana
uygun olmadığını biliyorum en azından o konuyu kapatmıştım bir daha
acmamacasina. Ama ya digerleri… Onlara da cevabım hazırdı: Ben ise yaramazin
tekiyim; hiç bir şeyi beceremem, neye kalkissam elime yüzüme bulastiriyorum. Yani
benden bir halt olmaz diyip, gel gitler arasında sikismis; ağır bir depresyonun
eşiğindeydim. Hareketlerim değişmis , obsesif kompulsif davranışlar sergilemeye
başlamıştım. Ve bir cumartesi günü geçmiş günlerden biri çıkip geldi; o sendin
Hülya! Boğaziçi üniversitesinin psikoloji bolumu öğrencisi…
Çok sevdiğim ve inandığım bir arkadaşimdin sen. Senin
hayatıma girmen benim milatim olacakti ancak o günlerde ne sen ne de ben bunu bilemezdik. Seninle sorunlarımı paylaştıkça hayatımda değişikler olmaya başlamisti bile. Önce iş aramaya cesaret edip iş bulmuştum. Sonra üniversite sınavına girmeye karar verdim liseyi bitirdikten sekiz yıl sonra… takıntılarımın üstüne de gitmeye başlamıştım artık. Kolay olmayacakti tabii. Ama sen vardın ya Hulya. Sana guveniyordum; söylediklerini hayatıma geçirmemek sana ihanet etmek gibi geliyordu bana. Ama sana olan bu inancım ve sadakatim ise yaramisti. Kendime guvenmeye başlamıştım. Üniversite sınavını kazanıp çok istediğim edebiyat fakültesine girmiştim. Sen farkında olmadan beni uçurumun kenarından cekip almayi basarmistin Hülya ama ben sana olan minnettarligimi bir türlü anlatmayı başaramadım hala…
Ayse

Türkçe
Skip to content